8- Allah, her dişinin rahminde taşıdığını, bu rahimlerin erken doğurdukları ile fazla tuttuklarını bilir. Her şey O'nun katında belirli bir ölçüye bağlıdır.
9- O, görülür-görülmez, her şeyi bilen, yüceler yücesidir.
10- İçinizden sözünü gizli tutanla açıkça söyleyen, geceye bürünüp saklanan ile gündüzleyin ortalıkta geçen arasında O'nun için hiçbir fark yoktur.
11- İnsanı önünden ve arkasından izleyen (melekler) vardır, onu Allah'ın emri ile gözetlerler. Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez. Allah, bir toplumun herhangi bir kötülüğe uğramasını dileyince, onu hiç kimse önleyemez. İnsanların Allah'dan başka hiçbir koruyucusu, kayırıcısı yoktur.
İnsan duygusu, tasvirdeki bu derin dokunuşların etkisi, ifadedeki bu olağanüstü ahengin vurgusu ile titriyor, hayretler içinde bakakalıyor. Allah'ın ilminin etkinliğini ve sonuçlarını adım adım izlerken, rahimlerde gizlenmiş cenini, göğüslerde saklanmış sırrı, gecenin karanlığındaki gizli hareketi, saklanan ve ortaya çıkan, fısıldayan ve sesli konuşan her canlıyı gözlemlerken ağzı açıkta kalıyor, dehşete kapılıyor. Bütün bunlar büyüteç altında apaçık ortadadırlar. Allah'ın ilminin projektörleri tarafından izlenmektedirler. Akıllarından geçenleri bilen ve niyetlerini sayıp döken koruyucular takip etmektedir onları. Aman Allah'ım ne korkunç bir şey... Bu durum karşısında Allah'a sığınmaktan başka çare yok. Sadece onun himayesi güven vericidir çünkü. Kuşkusuz Âllah'a iman eden birisi, onun ilminin her şeyi kapsadığını bilir. Ama bu gerçeğin bir bütün olarak sunulmasının duygular üzerindeki etkisi, teker teker ele alınmasının bıraktığı etki ile karşılaştırmayı kabul etmeyecek kadar büyüktür. Nitekim surenin akışı bu genellemenin kimi ayrıntılarını şu olağanüstü tasvirde sunmaktadır.
Bakın yüce Allah'ın şu sözüne. Bu alanda onun ifade ettiği gerçek nerde, herhangi bir soyut önermenin ya da genellemenin dile getirdiği nerde?.. "Allah, her dişinin rahminde taşıdığını, bu rahimlerin erken doğurdukları ile fazla tuttuklarını bilir. Her şey O'nun katında belirli bir ölçüye bağlıdır." İnsan evrende bulunan bütün dişileri... Her tarafa dağılmış bütün dişileri... Kırda, bayırda, çölde, yerleşim birimlerinde, evlerde, mağaralarda" inlerde ve ormanlarda bulunan bütün dişileri hayalinde canlandırıyor... Bütün bu dişilerin rahimlerinde bulunanları, bu rahimlerin alıkoyduğu veya dışarıya attığı her damla kanı kapsayan Allah'ın bilgisini tasavvur ediyor...
Bakın yüce Allah'ın şu sözüne. Bu alanda O'nun ifade ettiği gerçek nerede, herhangi bir soyut önermenin ya da genellemenin dile getirdiği nerede?
"İçinizden sözünü gizli tutanla açıkça söyleyen, geceye bürünüp saklanan ile gündüzleyin ortalıkta gezen arasında O'nun için hiçbir fark yoktur."
"İnsanı önünden ve arkasından izleyen (melekler) vardır, onu Allah'ın emri ile gözetlerler."
İnsan bu evrende fısıldayan, yüksek sesle konuşan, şu müthiş evrende saklanan ve ortaya çıkan her canlıyı hayalinde canlandırıyor. Sonra da her kişiyi ardından ve önünden izleyen, gece ve gündüz yaptığı her şeyi bilen, gidip geldiği her yeri kaydeden Allah'ın bilgisini tasavvur ediyor.
Dehşet verici evrenin ufuklarından çizilen ilk tablolar, insanın iç dünyasından ve gaybın derinliklerinden, sırların bilinmezliklerinden, çizilen bu son tablolardan daha önemli ve daha köklü değildirler. Karşılıklı olma bakımından ve simetriklik açısından bu da diğeri kadar önemlidir kuşkusuz.
Biraz da ayetlerin içerdikleri ifade ve tasvir güzelliklerinden söz edelim.
"Allah her dişinin rahminde taşıdığını, bu rahimlerin erken doğurdukları ile fazla tuttuklarını bilir. Her şey O'nun katında belirli bir ölçüye bağlıdır."
Rahimlerin gizliliklerinde eksilip artan şeyleri kapsayan bilgi tasvir edildikten sonra her şeyin O'nun katında bir ölçüye göre olduğu vurgulanıyor. Ölçü kelimesi ile eksilme ve artma kelimeleri arasındaki uyum ise son derece açıktır. Bu sorun tümüyle konunun bütünü açısından az önce ele alınan yeniden diriltme gerçeği ile ilgilidir. Ayrıca bu sorun, şekil ve manzara açısından da az sonra ele alınacak olan "bir ölçüye göre" vadilerde coşkun akan su ile de ilgilidir. İkisinin arasındaki benzerlik bir ölçüye uyma ve alışkanlıktır. Nitekim surenin genel atmosferi gözönünde bulundurulduğunda, eksilme ve artma kelimeleri arasındaki birbirlerine karşılıklı olma durumu göze çarpacaktır.
"O görülür-görülmez her şeyi bilen, yüceler yücesidir."
Ayette geçen ve "yüce" kelimesinin ifade ettiği anlam, insan duygusunda gerektiği şekilde somutlaşmaktadır. Oysa bu anlamı başka kelimelerle tasvir etmek son derece zor bir iştir. Çünkü yaratılmış her canlıda onu küçülten bir eksiklik vardır. Yüce Allah'ın yarattıkları arasında büyük diye nitelendirilen herhangi bir varlık, büyük bir olay ya da büyük bir iş sadece yüce Allah'ın hatırlanması ile birlikte hemen küçülüverir. "Yüce" kelimesi de öyle... Görüyorsun ki, herhangi bir açıklama yapmış değilim. Hiçbir tefsirci de "büyük" ve "yüce" kelimelerini başka sözlerle tefsir etmemiştir.
"İçinizden sözünü gizli tutanla açıkça söyleyen, geceye bürünüp saklanan ile gündüzleyin ortalıkta gezen arasında O'nun için hiçbir fark yoktur."
İfadedeki karşılıklı olma durumu gayet açıktır. Özellikle "Sariban = ortaya çıkan = kelimesi dikkatimizi çekmektedir. Nerdeyse ifade ettiği anlamın tersine bir hava oluşturmaktadır. Daha çok gizliliği ya da gizliliğe yakın bir çağrışım yapıyor gibi gelmektedir. = Ortaya çıkan = yani = giden = kelimesindeki hareket "gizlenme" hareketine karşılıklı olma amacına yöneliktir. Kelimenin vurgusundaki yumuşaklık ve kullanılışında kastedilen anlam, oluşan havayı tırmalamamak için özenle seçilmiştir. Gizli, şeffaf, rahimlerde gizli olan şeyleri, bilinmez sırları, geceleyin saklananları ve göze görünmeyen izleyicileri kapsayan yüce Allah'ın bilgisinin oluşturduğu havadır bu. Bu yüzden "gizlenen" kelimesinin ifade ettiği anlama karşılıklı olacak bir kelime seçilmiştir. Ama kelimenin yumuşaklığı, şeffaflığı ve gizliliği andırması gözönünde bulundurulmuştur. "İnsanı önünden ve arkasından izleyen (melekler) vardır, onu Allah'ın emri ile gözetlerler."
Ayetlerde bütün insanları izleyen, girip çıkan her şeyi, olup biten tüm olayları kaydeden ve Allah'ın emri ile hareket eden korucuların niteliklerine, tanımlarına rastlanmamaktadır. Sadece "Allah'ın emri ile"... hareket ettikleri ifade edilmektedir. Biz de; kimdir bunlar? Hangi niteliklere sahiptirler? İnsanları ve olayları ne şekilde izlerler? gibi sorularla anlatılanın dışına çıkmayacağız. Ayetlerin oluşturduğu saklanma, korkma ve izlenme havasını bozmayacağız. Zaten amaçlanan da budur. İfade yeterli açıklamayı yapmaktadır. İfadenin bu şekilde kapalı bırakılması da boşuna değildir. İfadelerin oluşturduğu havanın tadını bilenler bu kapalı havanın açıklama ve ayrıntılarla da dağılmasını istemezler.
"Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe, Allah onun konumunu değiştirmez."
Yüce Allah'ın onları kendi emrine göre hareket eden korucularla izletmesi, onların hem şahısları hem de durumları açısından meydana getirdikleri değişiklikleri gözetlemek ve bu değişikliklere uygun olarak onlar hakkındaki hükmünü yürürlüğe koymaktır. Çünkü yüce Allah insanlara verdiği nimeti ya da azabı, üstünlüğü ya da alçaklığı, onurluluğu ya da ezilmişliği, onlar, düşüncelerini davranışlarını ve pratik hayatlarını değiştirmedikçe değiştirmez. Yüce Allah onların şahısları ve davranışları açısından meydana getirdikleri değişiklikler doğrultusunda onların durumlarını değiştirir. Gerçi, yüce Allah daha olmadan ne olacağını bilir. Ne var ki, onlara ilişkin hüküm, onların davranışlarına göre olacaktır ve bu hüküm yaşanan değişiklikle aynı zamanda gerçekleşecektir.
Kuşkusuz bu, insana ağır bir sorumluluk yükleyen bir gerçektir. Yüce Allah'ın iradesi ve buna ilişkin yasası, insanlar hakkındaki iradesinin yine bu insanların davranışları yönünde gerçekleşmesi şeklindedir. Bu konudaki yasasını, onların bu yasaya karşı takındıkları tavır uyarınca yürürlüğe koyması yönündedir iradesi... Bu konuya değinen ayet gayet açıktır ve yoruma ihtiyaç bırakmamaktadır. Bu ayet yüklediği sorumluluğun yanında, bu insana verilen değeri de göstermektedir. Yüce Allah iradesini yürürlüğe koymayı insanın davranışlarına bağlamakla ona büyük bir değer vermiştir.
İlke belirlendikten sonra ayetlerin akışı, yüce Allah'ın bir toplumun durumunu kötülüğe doğru değiştirmesini gözler önüne sermektedir. Çünkü onlar ayetten anlaşıldığına göre, durumlarını kötülüğe doğru değiştirmiş, Allah da onlara kötülüğü dilemiştir.
"Allah, bir toplumun herhangi bir kötülüğe uğramasını dileyince onu hiç kimse önleyemez. İnsanların Allah'dan başka hiçbir koruyucusu, kayırıcısı yoktur."
Ayet ilkenin bir yönünü açıklıyor ama, diğer yönünü açıklamıyor. Çünkü şu anda iyilikten önce kötülüğü isteyenlerin durumu ele alınmaktadır. Daha önce gafletleri iyice belirginleşsin diye azapdan önce bağışlanma sunulmuştu onlara. Burada ise, sadece kötülüğün sonucu açıklanmaktadır. Amaç onları yüce Allah'ın karşı konulmaz azabından sakındırmaktır kuşkusuz. Çünkü Allah'ın azabını hakettikleri zaman, kendilerini bu azaptan koruyacak bir dost bulamazlar.
Sonra surenin akışı başka bir vadide yeni bir gezintiye başlıyor. Ama şu anda geçtiğimiz vadiye bağlıdır bu da. Bu vadide tabiat manzaraları ve ruhsal duygular birlikte yer alıyor. Bunlar görünüm, gölge ve etki bakımından içiçe girmiş bir uyum oluşturmuşlardır. Bu havaya bir de korku, yalvarma, sürekli didinme ve titreme havası ekleniyor. Bu, atmosfer içinde insan ruhu hep bir tedirginlik ve çekingenlik içindedir. Bu olağanüstü gerçeklerden etkileniyor, heyecanlanıyor:
O
O